Baba köyüm

Böyle baba köyüm deyince Anadolu’da bir köy gelmesin aklınıza. Benim baba köyüm İstanbul’un en eski balıkçı köylerinden biri: Beykoz.

Belki de o yüzden bu kadar denize suya düşkünüm. Ayrıca hayatımın yarısından çoğunu da eski İstanbul’un başka bir balıkçı köyü olan Yeniköy’de geçirdim. Kocam da Bebek’li. Yani deniz, su ve boğaz kanımıza işlemiş durumda ailece 🙂

Geçen hafta eşim çok hoş bir sürpriz yapıp, Beykoz’dan bir balıkçı teknesi ile balık turu kiralamış.

Akşamüstü Beykoz sahilinden tekneye bindik.

Beykoz Sahil
Ve vira bismillah dedik 🙂

Uzun zaman denizden uzak kalıp da, normal bir günde birden kendimi deniz üstünde bulunca pek sevindim. Bütün iyotu derinlemesine hücrelerime çektim. Şansımıza hava şerbet gibi, deniz de çok uysaldı.

Bu kadar güzel resimlere yorum yapacak kelime bulamıyorum, o yüzden yorumu size bırakıyorum 🙂

Daha sonrasında kaptan Umur Yeri’nde demirledi. Kısa bir dersten sonra (yem oltaya nasıl takılır, olta denize nasıl atılır-nasıl çıkarılır, balık iğneden nasıl çıkarılır gibi; balıkçılığa giriş 101) oltalarımızı denize attık.

Balıkçının duasını da öğrendim. “Attım ağzına, takılsın boğazına”

Oldukça bereketli oldu. Toplamda 30 çinekop ve bir tava kadar da istavrit yakaladık. Amacımız skor yapmak değildi. Sevdiklerimizle bir keyifli bir akşam yemeği için yeter bir miktardı 🙂

Sonrasında kaptanın demlediği çayla biraz yorgunluk attık ve manzaranın keyfini çıkardık.

Yorgunluktan mıdır bilinmez gece resimlerim ne yazık ki biraz bulanık çıktı, ama en azından bir fikir veriyorlar diye tahmin ediyorum.

Bu tadı damağımda kalan gezi dışında dökümlere, killere devam ediyorum.

Fimo kil üzerine transfer epoksi kaplama

Önümüzdeki günlerde daha yeni şeyler ortaya çıkarmaya çalışacağım 🙂

Yorum Gönderin

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.