Ben boğazda büyüdüm, o yüzden deniz kokusunun bana ifade ettiği şeyler çok yoğun. Her gittiğim deniz kenarından mutlaka ya bir taş, ya bir deniz minaresi ya da o gün kıyıya toplanabilecek ne geldiyse almayı çocukluğumdan beri bir alışkanlık haline getirdim.
Topladıklarımı en sonunda bir şeylerde kullanmak epoksi dökümler sayesinde mümkün oldu.
Yaptığım ilk deniz efektli ürünlerin kumunu Caddebostan Plajı’ndan aldım, içine koyduğum kabuklar ise Gelibolu’dan.

Bu dökümü ilk yapıp paylaştığımda sevgili Zeynep çok beğenmişti, ben de ona göndermiştim. Bu konuda beni eşimden sonra en çok destekleyen insan. Sağolsun ona gönderdikten sonra bu resmi o çekip bana yolladı. Ortadaki denizkızı da onun illustratörlüğünü yaptığı Picamimi figürlerinden biri…
Bu kumlu objeler çok hoşuma gitti, o yüzden kumsalı olan denizlere olan özlemim daha bir depreşti. Ve ilk olarak bize en yakın olan ve kumunun çok güzel olduğunu bildiğim Şile’ye gittik. Amaç güneşli bir havada sahilde, kendi sandalyelerimizde, oturup karı koca sakin bir piknik yapıp, bir kavanoz kadar da kum almaktı. Piknik sakin ve keyifliydi ama, güneş arada bir kendini göstermesine rağmen hava çoook soğuktu. Şile’den döndükten sonra iki gün boyunca üşüdük desem abartmış olmam herhalde.
Oradan aldığım kumlarla ve havanın da etkisiyle böyle şeyler çıktı ortaya


Havanın biraz soğuk olmasını hissettirmiyor belki ama bence bulutlu olduğu kesin fark ediliyor….
Şile’ye gittiğimizden sonraki hafta hava sağlam bozdu ve kar yağdı, dolayısı ile bir yerlere gitmek mümkün olmadı. O yüzden ben de kendi denizimi kendim yarattım.


Bütün bunları yaparken bir yandan da farklı denemelerim devam ediyordu tabii.

Sigara içmeyen, sigaraya karşı olan bir insan olarak yapmamam gerekirdi belki ama, en azından etrafı kirletenleri önlemek için bir kül tablası yaptım.
